31 Ekim 2011 Pazartesi

hayatın çizgileri benim önümde kesişiyorsa bu beni önemli biri yapar...

İTİRAF EDİYORUM: Ben aşk cumhuriyetinin başbakanıyım. 
Halkım aşıklardan. Benim cumhuriyetimde insanlar;Aşık olarak doğar,benim cumhuriyetim de: Aşk ninnileriyle büyür, Aşk mekteplerinde,aşkın kitabını okur..
Benim kanunlarımda; Aşklar özgür yaşanır. Avukatlarım bu yüzden işsiz. Savcılarım boş oturur. Aşk suçu işleyenler sınırdışı edilir...

29 Ekim 2011 Cumartesi

bazen kuaföre gidesim geliyor ben öylece durayım o beni güzelleştirsin...

uyuyamıyorum...evet uyuyamıyorum..iki tane cappucino içtim şuan uyku çok uzaklardan bile seslenmiyor halim o derece kötü yani..
uyuyamıyorum...kafamda deli sorular naynaynaynaynaynnaanayy böyle bir serdar ortaç şarkısı vardı bak geldi aklıma gece gece hemde ne gelme şimdi devamını hatırlamaya çalışıyorum ve google a yazmamaya kararlıyım..
bu hafta sonu yapacak çok işim var ve şu an en heyecanlandığım şey valiz hazırlığım..sanki ne kadar erken hazırlarsam o kadar çabuk yola çıkabilecekmişim gibi.neyse az kaldı zaten..
yola çıkmadan önce kitap almak istiyorum kitapçımdan bir kaç kitap var ajandama yazmıştım kitaplar hakkında notlar almıştım...onları alamk istiyorum...
giderken yanımda ders notlarımı götürmem lazım çünkü gelince sınavlarım başlıyor...
ev arkadaşım yanımda benim bugün bitirdiğim bir kore dizisine başladı ilk bölümünü izliyor ve ben sonunu aklıma getirip heyecan yapıyorum..çok sevdim bu diziyi çok...
sırf köpük olayına takık olduğum için içtiğim cappucinoların uykumu kaçırmış olmasına üzülüyorum...köpüğe takık derken yanlış anlaşılmasın zaten seviyorum cappucinoyu ama köpüğünü ayrı bir seviyorum...
birde mesela hep severek yapıp içtiğim bir içecek vardır...sıcak sütün içine kremayı katacaksın ama sıvı krema şu çorbalar için satılan kutu içinde tatsız sıvı krema...onu koyacaksın sıcak sütün içine biraz çırpacaksın köpürecek susurluk ayranı gibi sonrada üzerine sıvı çikolatayı dökeceksin ohhh mis...bu içeceğin üzerine kalp falan yapmak hoş oluyor çikolatayla hani yapmak isterseniz falan (:
uyuyamıyorum bari bir şeyler yapayım hımmm mesela kıyafetlerimi düzenleyip ütü yapabilirim....hımm ütü....en sevmediğim ev işi (:

paranın satın alamadığı her şey için...(:..

yok bu film izlemekle kitap okumakla olmuyor inanın...insanın içinden gelip içinden karar vermesi lazım..
bir film seyrettim hayatım değişti bir kitap okudum hayatım değişti tarzı cümleler kurmak istiyorum ama yok hayır olmuyor...
"yok hayır olmaz unutulmuş artık aşklar aşk değil derken" şarkısı nerden geldiyse aklıma...
seyrettiğim filmde ayrılırken hep aynı sözcükler kullanılıyor "artık beni tanımıyormuş gibi davran" beklenti karşı taraftan...
bu cümleyi kurmak istedğim bir kaç kişi var açıkçası...açık ve net bir cümle hem de...
sevdiğim filmleri arkadaşlarıma ve sevgilime öneriyorum ve bakıyorum benim aldığım tadın aynısını alıyor mu?benim takıldığım yerleri veya benim çözdüğüm yerleri anlıyorlar mı?merak ediyorum cidden...
bazen olumlu oluyor bazen olumsuz tabii herkes aynı şeylere bakıp aynı şeyleri hissetse idi ne kadar sıradan olurduk değil mi?

hezeyan diyince sizin de aklınıza heyelan gelmiyor mu?

entirikalı dizi izleyemiyorum artık hele ortada yalan falan varsa bir de herşeye inanan sazan insanlar falan..yani işin özeti insanları koyun gibi gösteren ve çok kötü olan insanların olduğu dizi film izleyemiyorum artık ya..
saçma geliyor ve biride çıkıp açıklayabilirim diyen kadın / adam a hadi açıkla bekliyorum demiyor...
yine ne varsa kore filmlerinde dizilerinde var ayy evet sanırım cidden kafayı yedim ben kore film kuşağıyla cidden (:
takip ettiğim ne çok dizi varmış yalnız şimdi dizi film falan diyince aklıma geldi..entellik yapıp türk dizisi izlemiyorum ayy çok saçma falan demeyeceğim çünkü izlediğim daha doğrusu severek izlediğim bir kaç türk dizisi var...yabancı dizileri sevme nedenim kısa oluşları en fazla 45 dakika ya süper bizimkilerin yarısı cidden (:
en sevdiğim dizilerden biri how ı met your mother hatta başrol oyuncusu var ted erkek arkadaşıma çok benzetiyorlar hatta her gören benzetiyor tabii keşke onun gibi romantik olsa biraz yani romantik olmadığından değil tabii ama bir ted değil hani (diziyi bilenler ne söylemek istediğimi anladı sanırım :))

on yüz bin baluncuk yuttum reklamında da mesela benim aklıma boğulmak geliyor gazoz gelmiyor...

28 Ekim 2011 Cuma

Geceyi yontuyorum, sözcüklerin de kederini gördüm!..


yazıya yazmaya başlamadan ev arkadaşımın yine ekranımdaki kelimeleri okumasıyla yazının konusunu değiştirdim..çünkü bana kederli şeyler yazma dedi birde geceyi yontmakla ilgili saçma bir espri yaptı ama yazmayacağım...
ben bunları yazarken yazıyı okuyor hatta kendi kendine gülüyor ve hatta bana esin kaynagı oldugunu düşünüyor..aslında yalan sayılmaz bazen cidden onların konuşmalarından davranışlarından hallerinden çok etkilenip bir çok yazımın bir çok yerine onlar sayesinde değinmişimdir..
neyse artık yazının cidden konusu değişti cidden efkarlı bir yazı yazacaktım ama vazgeçtim gece gece kedere ne gerek var...
hayal büyücüsüyüm sanırım ve ilk yanlışım akarsu olmak istemem ile başladı...
hayaller kuruyorum bitiriyorum sonra tekrar kuruyorum bir yerlere bir şeyler yazıyorum... şu an yazıyı yazarken bu yazıya hangi fotoyu eklesem diye düşünüyorum...

yapacaklarımı ertelemem onların önemli olmadığını göstermez...

seyrettiğim filmlerin ortak noktalarını buldum...anladım yani...o en çok hoşuma giden noktaları birleştirdim ve sahne ortaya çıktı...en çok içimi acıtan en çok "ayy canım ya" diyipte kendimden geçtiğim anları anladım..evet kesinlikle çözdüm bunu..
hayır burada açıklamayacağım tam olarak hangi sahneler olduğunu ama sadece şunu söyleyebilirim ki incilitmeyen aşk aşık yok ne yazık ki ve bu sadece duygulardan kaynaklı bir şey değil...çok sevmek var ya hani her şeyden çok sevmek...hani filmlerde ki gibi sevmek...işte o artık yok ne yazık ki yok..kimse çıkıp diyemez ki bana var..
tamam bende aşığım bende çok seviyorum ve belki herşeyden vazgeçebilecek kadar çok seviyorum ama bu kadın erkek olma gerçeğimizi değiştirmiyor ne yazık ki...
bu yazıyı çok kısa tutmak istiyordum ama nedense bir başlayınca cümleler dökülüyoru..sanki buraya yazarken konuşuyormuşum gibi düşünüyorum ben zaten hep kendimle konuşmaya başlayınca geçiyorum bunun başına..
çok konuştugum söylenir evet geveze sayılırım hatta benden çok konuşan adamı /kadını sevmem ben..konu bu değildi yine dağıldı
evet kadın erkek olma gerçeği ve ihtiyaçlar...
kimse kimse ile sevişmesin yatmasın kalkmasın demiyorum ben veya o yapmış bu yapmamış bu şunu yapmış değil olay...
ben sadece saf sevgi kalmadı demek istiyorum..saf aşk...
işte ben o filmlerde bunu gördüm ve sanırım bunu çok dikkate aldım önemsedim hatta baya etkilendim...
yazımın her zaman ki gibi ana fikri yok okuyun gülün geçin....

Bi şarap bi sigara sonbahar koynumda yalnızlığı kokluyorum kurutulmuş yapraklarda..

kendime yük çıkarıyorum cidden...sadece kendime yük çıkarıyorum..hatırlamamam gereken her şeyi hatırlıyorum sürekli...herkesin başına kötü şeyler gelebilir tamam belki benim başıma da baya fazla kötü şeyler gelmiş olabilir ve  bunları unutamıyor olabilirim ama neden sürekli hatırlıyorum...
hatırlamak istemediğim duygularla yarı dolu bir bardak gibiyim..bu arada bardak demişken...
Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer.İçsen de tükenir içmesen de.Bu yüzden
hayattan tat almaya bakmak lazım...Çünkü yaşasan da bitecek yaşamasan da....

alakasız başlıkları seviyorum o yüzden diyorum ki "telefonumu gece şarja taksam iyi olacak"

bu yazı size yataktan çıkmaya üşenen bir kız tarafından sabahın ne erken ne geç sayılacak bir zamanından yazılıyor..
sırf aklıma gelenleri hemen geçebileyim diye bloguma tablet almaya karar verdim bu arada..
geceleri uyuma problemi çekiyorum ama yanlış anlaşılmasın bu problem "gece yatmak sabah kalkmak bilmiyor" problemi değil bu problem gece bir şekilde bir saatte yatıyor uyuyor sonra kötü rüya kabus falan görüyor uyanıyor ve sonra tekrar uyuması güçleşiyor problemi..sabah kalkmalarımda sorun yok..istediğim saatte kalkıyorum hatta alarm çalmadan uyanmış oluyorum..ama gece yaşadığım uyku stresi yüzünden sinirli ve olmadığım bir insan gibi oluyorum...
tekrar uyku ilacı almaya başlamalıyım sanırım...ya da gece uyumadan az önce içtiğim sigaraları azaltmalıyım...
bu aralar kore filmlerine sardım..daha doğrusu olay şöyle gelişti..ev arkadaşlarımdan biri kore film dizi manyağı ona süpriz olsun diye arşiv hazırlamıştım teee tatilde geldik ve verdim çok sevindi sonra bir gün evde kimse yokken film izleyeyim dedim ve birini seçtim ve başladı yani film gibi yani film başladı...
sardım resmen ve en çok filmlerin neyinden etkilendiğimi anladım...
eskiden beri japon çin koreli insanları sevmişimdir...jackie chan hareketleri yapayım derken bileğim çıktı hemde hem el hem yak bileğim...hareketi az çok tahmin ettiniz sanırım...street fighter oyununda en sevdiğim karakter chun li idi..animelerden bahsetmiyorum bile onların her zaman ayrı yeri olmuştur bu bünyede...
behzat ç. nin filmi yarın gösterime giriyor burada ve ben izleyemeyeceğim yine bir " beraber izleyelim mi?" sorusuna maruz kaldım...uzaktan ilişkinin bir olumsuz tarafı daha bazı filmleri beraber izlemek için beklemen gerekiyor bazen filmlerin gösterimden kaktıgı oluyor biliyor musunuz?neyse bekleyeceğiz..
savcı esra var filmde bayılıyorum o kadına..ben baharı hiç sevmedim zaten mesela bernaya da kıl oldum şule ne kadar kötü bir şey yapmış olsa da onu daha çok seviyorum..
bu benim garip olduğumu göstermez..ben herkesin karşısında duran GÜÇLÜ kadınları seviyorum..kadın dediğin doğru bildiği şey önünde asla eğilmez bak erkek eğilebilir sırf karşınında bir kadın varsa ve onu üzmek istemiyorsa..evet iki yüzlülük yapıyorum bu konuda ama.....neyse.

27 Ekim 2011 Perşembe

siz bu yazıyı okurken

siz bu yazıyı okurken ben seçmeli dersin hocasını bekliyor olavagım sınıfta üç kişi aha dört oldu...
siz bu yazıyı okurken sevgilim uyuyor olacak ve büyük ihtimal dersine yetişemeyecek (arıyorum uyanmıyor dersi 9 da idi.)
siz bu yazıyı okurken hocam büyük ihtimal derse yetişmek için acele ediyor çünkü beş dakika geçti ve hala görünürlerde yok ve ben o kadının iki eli kanda olsa da derse gelemeyeceği ihtimalini düşünemiyorum mantıksız ve imkansız geliyor...neyse..
siz bu yazıyı okurken biri uykulu gözlerini açıyor telefona bakıyor tekrar kafasını gömüp yastığa yatıyor...
siz bu yazıyı okurken (hoca geldi ve ben yazıya yaklaşık bir buçuk saatlik bir ara verdim şimdi devam ediyorum :))
siz bu yazıyı okurken benim kafamdaki düşünceler yüzünden alnım kırış kırış...
siz bu yazıyı okurken karşımda projesiyle ilgili yapması gerekeni yapmayan bir ögrenci küfürediyor yanındaki kız benim yanımda küfür etme diyor..
siz bu yazıyı okurken ben beş dakikalık uygun sınıf arama bulma ekibine katıldım ve 2. sınıfların dersi olmadığını öğrenerek bu sınıfta karar kıldım internete bağlandım...
siz bu yazıyı okurken birileri bir şeyler yiyor...birileri açlıkla sınanıyor..aç kalmış birileri yardım bekliyor...
birileri üşüyor... birileri o üşüyenler için yardım topluyor...birileri üşümesin diye birileri tek yürek oluyor...
birileri üzülüyor korkuyor ağlıyor....
birileri yaşama sıkı sıkı tutunuyor yaşıyor birileri...
ve belki de birisi çok seviyor her gün biraz daha çok seviyor...

24 Ekim 2011 Pazartesi

içimden geçenleri yazamıyorum..hissettiklerimi anlatamıyorum..kötüyüm :/


Tüm planlarım suya düştü ne kadar üzülüyorum bilemezsiniz…
Yapacağım şeyleri yapamıyorum….
Keşke gelse.. o gelse.. dese ki sen üzülme ben geldim ben varım…
Seni öyle ağlarken bırakacağımı mı sandın diyecek.. bana gülümseyecek…
Bana bakacak yine hep o çok seviyorum bakışlarıyla…
Seni öyle kötü bırakacağımı mı sandın diyecek…
Gelecek yanıma….
Keşke….
Çok özledim… çok ihtiyacım var… çok seviyorum…

:/

bazı insanların yaptığı bilmiş bilmiş hareketler beni insanlıktan soğutuyor..keşke her insan kendini beğenmek yerine biraz insanlık olayını beğense de güzel bir dünya da yaşayabilsek :/

hocaların sidik yarıştırdığı bir ortamdan sesleniyorum...geleceğinizi bok götürebilir

öncelikle başlıkta yaptığım küfürler için özür dilerim...emin olun bir anlık sinirle yazılmış şeyler..
neyse....
stüdyo 401 jüri sınıfından sesleniyorum jürim bitti..yüzüm yanıyor sinirli ve huzursuzum biraz..kötü bir jüri geçirdim ve sanırım bayramda ailemin yanına gidemeyeceğim...sana uzak kentlerde zamanın bir yerinde sesleniyorum blogum...bu da nereden geldiyse aklıma...
neyse...
bu neyse leri yazma sebebim en çok üzerimize gelen bizi eleştiren hocanın anlık tepkilerine bir isyanımdır...
eksiklerimiz vardı bu konuda bir sıkıntımız var tamam ama sırf ego tatmini içinde üzerimize gelindiğini düşünüyorum..saçma sapan bir ortamdan seslendiğim için ve kent ülke ölçütünde mesleğimin önemini bildiğim için ( yanlış anlaşılmasın bu bir böbürlenme değildir.) geleceğimizin bok götürmesi ilginç bir şey değil...şuan kendimi boş işler müdürü gibi hissettim..mezun olunca hiç bir işimize yaramayacak çoğumuzun kamu özel sektör arasında çürüyeceğini düşünürsek bıktım...sadece bıktım...sadece bitsin istiyorum...
hayaller kuruyorum kendi elimle atıyorum yok ediyorum..planlarım suya düştü en çokta buna üzülüyorum..

23 Ekim 2011 Pazar

rapor yazıyorum

hayır yanlış anlaşılmasın buraya değil...
bölümdeyim yine tüm hafta ve hafta sonu olduğum gibi..24 ekim stüdyo 401 in ilk jürisi var ve biz jüriye eksiksiz çıkmak için çok çalışıyoruz...
başım çatlıyor ve ayaklarım üşüyor şuan..düş sokağı sakinlerini dinliyorum acı sorular ve yüzler...deprem haberini yeni öğrendim ülke olarak çok kötü günler yaşadığımız bir gerçek...sınanıyoruz sanki...ağlamak istiyorum bu kadar yaşanan kötü olaylara hem sanki ağlasam geçecekmiş gibi baş ağrım..migrenin tutunca en çok kendimden nefret ediyorum ya şuan migrenimin tutma katsayı değeri o kadar artmış olmalı ki kendimden bile nefret edecek boyutta düşünemiyorum kendimi..sakinleşmek için dinliyorum seni düş sokağı sakinleri...
ve bu halimle rapor yazıyorum ve bu halimle bölümdeyim ve bu halimle çalışıyorum...
şuan bir sıcak çorba için neler verirdim diye düşünüyorum açıkçası... (bu koyduğum fotonun açıklaması)
şarkım değişti al beni yar...keşke gelse yarim ve alsa beni buradan..ne kadar isterdim hatta bunu sıcak çorbadan daha çok isterdim evet evet kesinlikle bunu daha çok isterdim...
bıktım artık hep aynı var oluşlardan....
rapor yazıyorum ara veriyorum buraya bir şeyler ekliyorum buraya ara veriyorum rapora devam ediyorum..raporum bitmek üzere hatta ve sanırım bu yazıda...aslında bahsetmek istediğim çok şey var..

20 Ekim 2011 Perşembe

sözüm ona ben böyleyim..o öyleymiş..onlar öyleymiş...



beylik laflar vardır..anlatsam roman olur benim hayatım filmlere sığmaz benim derdimi yazmaya kitaplar yetmez vbvbvbvbv .........
laf....ben hiç kuramam böyle laflar söyleyemem yani ne bilim bana pek bi absürd uydurma gelir. ben hayatımı anlatsam çünkü roman olmaz belki hikaye kitabı..ne bilim anlatsam filmlere mi sıgmaz yoo ne alaka gayette sıgar yani..hani tamam vardır herkesin hayatında büyük büyük sırlar yapılan önemli hatalar yaşanan sıradışı olaylar ama bu kadar da beylik laf edecek durumlar yoktur bence ya uydurmasa ya keşke insanlar...
anneannem söyler anlatsam film diye çekerler diye..doğru kadın çekmiş..haklı olarak söylüyor ve bir anlatıyor gerçekten insanın hikayeyi senaryolaştırma isteği geliyor çatıyor..dürtüyor seni
-pişt hadi kalk bu sefer o sefer hesabı...
vandan göçmüşler annesi babasıyla çukurovaya zamanın ermenilerinden kaçmışlar..hani şu soykırım yaptıgımız ermenilerden (!) maraş yakınlarında kardeşini kaybetmiş kardeşi daha küçük üç dört yaşlarında çukuroavaya gelmiş önce babasını kaybetmiş sonra evlenmiş bir çocuktan sonra boşamış kocasını o kadarda güçlüymüş benim anneannem zamanında yapamazsın kızım kadın kısmı koca boşar mı demişler anneannem güçlü kadın yapmış sonra dedem görmüş anneannemi daha on dokuz bile değil istesem vermezler seni demiş kaçırayım seni...kaçırmış...hapse düşmüş bu yüzden yatmış iki sene dedem güçlü adam....sonra annesi ölmüş sonra kardeşi anneannemin...ben doğduğum sene üç ay anca yaşar demişler annemlere doktor..23 senedir maşallahı var ...dedem gözünden sakınır hala....
anneannem bunları anlatır ve evet bunlar yazsan kitap çeksen film olur...beylik laf bu kadına yakışır...ama zamanın bir 19 lusu gelip sana bu cümleyi kurarsa sen demez misin
-aga sen kaç yaşadın ki film çekcen kitap yazcan....
tamam belki yaşla alakası yok hepimiz birer sırlı kadınlı filmlerde yapılanları yaşananları yaşıyoruz yapıyoruz ama şimdi
-berke den ömer için ayrıldım ama ömerden de soğudum berke yi istiyorum ama cenk te göz kırptı bana bu arada kredi kartımın limiti bitti yeni sezonda olcek şey mi bu....
bu film olmaz bı kitap olmaz..tv dizisi belki olur zaten farkettiyseniz tv de gösterilenlerden pek farklı değil kurguyla biraz oyna oyuncuları değiştir al sana sırlı kadınlar (!)
benim hayatım film olmaz belki fragman olur...en nefes kesici en özel en güzel anları kırparım yapıştırırım al sana mis gibi fragman ..abartmaya da gerek yok zaten ben yukarıda anlatılan kadının torunuyum o kadar güçlü olmadan o kadar beylik laf konuşamam....

19 Ekim 2011 Çarşamba

hakkında her şeyi duymak istiyorum bu ne?

nil dinliyorum gözlerim kapalı desem çok abes olur nil dinliyorum gözlerim fal taşı gibi desem daha doğru..
proje çalışıyorum eskiz özlemişim dijitalin yerini tutmuyor hiç boya yapmayı özlemişim rengarenk kalemlerle eskiz üstünde çizimler boyalar ohhhhoooohhhh

tabii çizimim bitmedi ne yazık ki..ara verdim..utanmadan birde projemin fotoğraflarını çektim..can sıkıntısı işte...yorgunluk işte...yoğunluk işte...parmaklarım acıyor ama yine de yazıyorum tutarsız görüyor musun?sırf sen benden mahrum kalma diye...yorgun olunca da bir şımarırım bir şımarırım sorma yani..
bir etki alanı analizi yapıyorum ama bilgisayar yani dijital ortamda pek özgün olamıyorum...eskiz çalışmaları çok daha güzel bence...
kafamda o kadar şey var ki tutarsız yazamıyorum aklımda sadece eskizim ve ona ekleyeceklerim :/ resmen çizim manyağı oldum ya ben..neyse bu kadar ara yeter ben çizimime döneyim ve hayat devam etsin...

dizlerim ağrıyor yaşlanıyor muyum?


bugün yemek yemeyi unuttum...sabah 7 den beri ayaktayım...bir anda yaptığım şeyden dikkatimi vücuduma çekince yani bir anlık vücudumu düşününce dizlerimin sızladığını fark ettim..yaşlanmıyorum hayır ama sanırım vücudumu çok yoruyorum ve bir gün beni istemediğim bir yerde yarı yolda bırakacak diye çok korkuyorum...

18 Ekim 2011 Salı

çocuklarıma miras bırakmayacağım ki ben öldükten sonra adım para ile anılmasın...


Dağınık bir insanım.. her türlü yaşam ortamımda bu böyle olmuştur.. ”dağınığım ama her aradığımın yerini buluyorum” insanı değilim hiç çünkü aradığım bir şey asla ilk baktığım yerde değildir hep yanlış hatırlamışımdır…
Küçük hafıza problemlerim var kullandığım astım ve migren ilaçları nadide olsa hafıza bulanıklığı yapıyor.. bu yüzden çok ceviz yiyorum.. cevizi aklınıza gelebilecek her yemeğin içine koyarım cidden.. hemen hemen hepsinin.. hatta bir kere tostun bile içine hem bence güzel olmuştu…  biraz pekmezin içine bolca ceviz koyarım ve onu kaşıkla yerim… çikolatayı çok çok çok ender yemem gerektiği için kendimi biraz böyle zapt ediyorum…
Sık sık eşyalarımı düzler odamı temizlerim neden çünkü dağınığım.. her oda toplamam en az iki günümü alır neden çünkü çok (hayır hayır dağınığım demeyeceğim) ufak tefek şeylere takılırım…herşeyi saklarım…romantik hatıraları eğlenceli hatıraları küçük oyuncakları hediyeleri pulları bazen zarfları (evet pulları seviyorum ve bazen mektupla işim oluyor J) kurumuş çiçekleri sinema biletlerini bar menülerini (kokteyllere bakmak için almıştım J) hemen hemen her şeyi…saklarım…o yüzden bir toparlanmaya başlayınca hepsini tek tek yad etmem gerekirmiş gibi hissederim.. Atmaya kıyamadıklarım bazen içimi acıtırlar o zaman hiç hüzne kapılmam neden çünkü ben hep güçlü bir insandım ve hep öyle olmak zorundayım…iç acıtanlar içler acısı bir yere yollanırlar.. çöp kutusu..
Her zaman için bir şölen havasında yemek yaparım ben ve elimden her yemek gelir.. hepsini yaparım.. herkeste beğenir…yemek yapmayı seven mutfakta vakit geçirmeyi şanslı sayanlardanım…ama sadece hayatı mutfak ve salondan ibaret olan bir anne bir eş olmak istemem.. öyle bir kadın olmayı hiç istemem.. o yüzden erken emeklilik reklamlarında zap yaparım (:
kendimi anlatmaktan pek haz almam…ama kafamı boşaltmak için hep bunu yaparım.. bir yerler kendimle ilgili bir şeyler yazarım.. bu dikkatimi başka bir yöne çevirmeme yardımcı olur.. kendimi iyi hissedince yazı biter belki yayınlanır belki silinir…

etki tepki meselesi

seyrettiğim filmlerin okuduğum kitapların çok çabuk etkisinde kalan bir insanım işte bu yüzdendir belki de korku filmi sevmiyorum hatta korku filmini sinema türleri arasında saymıyorum...
bugün iki film seyrettim "bağlanmak yok" ve "black book"
bağlanmak yok yeni nesil komedi filmleri arasında kendini bulan cinsten… her şeyin yapın edin ama sakın sevmeyin bir birinizi bir nevi yatak arkadaşı da deniyor (tabii ben argo olmayan tabirini kullandım) neyse o yüzden bu filme pek takılmaya gerek yok
“black book” nazi zamanını anlatan soykırım filmlerinden biri… etkilendim hatta filmin birkaç sahnesinde ağladım...
Soykırım ne lanet ne yüz karası bir tanımlama bir olgu.. ve neredeyse her “kendi deyimleriyle” büyük ülkenin tarihinde yatıyor usul usul…
Aklıma bosna geldi… sırpların yaptıkları…yaşamadım belki o zamanlarda ama okudum…etkilendim ve yara aldım ben.. o kadar uzağımda olmalarına rağmen…aklıma nefret  çocukları geldi.. iki ırk arasında kalmış nefret edilen çocuklar..
Sömürgeler peki.. aç insanlar.. ölen çocuklar.. sırf rengi koyu diye ayrım yapılan insanlar…
Evet başta söylemiştim filmlerden kitaplardan çok çabuk etkilenirim.. öfke bulutuna dönüşür bazen yağmur ağlarım…

17 Ekim 2011 Pazartesi

yüksek sesli müzik mix proje dağınık kalemler ve kahve

şuan ki yoğunluğum uzun süre yüksek sesli müzik dinlemişim gibi sıkıyor canımı..o değil de bu yazıyı yazarken evet yüksek sesli müzik dinliyorum buraya ekleyeyim hepsini sırayla
harita yapmaktan bıktım..bir sürü analiz sentez paftası var yapılacak ama ben bıktım..daha aldığım kitapların çevirisi bitmedi içim dışım ingilizce oldu ve hastalığı yeni atlattım bir anda tekrar yüklendim bünyeme tekrar yorgan döşek yatacağım diye korkuyorum..
size bu yazıyı hocanın karşısından yazıyorum o şuan benim rapor düzelttiğimi sanıyor ve memnun memnun bana bakıyor ara sıra çaktırmadan...hayır işimden alı koymuyor beni bu yazı çünkü hocanın yaptığımı sandığı şeyi çoktan yaptım bak şarkı değişti ...
ne kadar karışık playlistim var benimde ya..canım kahve istiyor ve uyusam keşke biraz..yarın sabah araziye gideceğim ve araç sayımı yapacağım hemde sanayi bölgesinde sabahın 8 inde...sularımız kesildi dün akşam ve 4 gün gelmeyecekmiş bu demek oluyor ki tam 4 gün hayattan kopuk olmam gerekiyor...perşembe jüri var diyorlar ne alaka ya daha hiç bir şey yok ne jürisi umarım pazartesiye alırlar çünkü ben perşembeye yapacaklarımı (küfür ediyorum) yetiştiremem..şarkı değişti...
şuan bu şarkıyı dinlemek istemiyorum ama elimi atıp şarkıyı değiştirecek halim yok katlanayım biter zaten...yakın çevre uzak çevre analizi yapmalıyım şimdi ama önce bir ara  verip bir sigara içmeliyim...bu arada bizim bakkalda daha fiyatlar değişmemiş eski fiyattan üç dört paket sigara aldım kötü günler için..eni sonu param bitecek biliyorum..para çünkü bu biter bide benimki hep erken biter...şarkıyı değiştirecek halim var sanırım çünkü dayanamıyorum..
işte bu şarkı bitince kesin bitireceğim yazıyı..sorma bu ara şu halimi demek istiyorum da zaten kimse sormuyor ben anlatıyorum..YAZ YA DA SÖYLE yazıyorum bende..
tatil gelsin hemen bayram tatilini birleştiriyorum bi dokuz gün var tatilim (: sevgilimi özledim onu göreceğim...annemi babamı daha çok özledim..kardeşimi çok özledim ama en çok abimi özledim canlarım benim ya...
hayat beni sadece tüm sevdiklerim bir arada olmadığı için üzüyor emin olun..tüm sevdiklerim bir arada olsa hiç sıkıntı yok aslında şuan yorgunluğum da geçiyor onları düşününce ama sorun şurada ki onları düşünecek vaktim yok..

15 Ekim 2011 Cumartesi

ben iyi düşündükçe mi hayat ters gidiyor yoksa hayat hep ters gidiyor da ben mi ara sıra iyi düşünüyorum?

saçma bir başlığa şu an yazacaklarım kadar saçma cümleler sıralanamazdı zaten....
iki hatta üç günlük hastalıklı bünyem ile olan savaşımı yani kazandım ve sağlığıma kavuştum ama biliyorum bu bile kısa süreliğine neyse...
proje için yapacaklar birikmiş bunları yapmak için sıraladım gözümde büyütüyordum başladım ve bitti ay ne kolaymış dedim kendi kendime ama bir kaç bilgi tazelemesi yaşamam gerektiğini anladım ve bir süreliğine baş ucu kitaplarımı yenileriyle değiştirme kararı aldım bugünden itibaren bir kaç teknik kitap vardı okumam gereken onları okuyacağım karar verdim...
bugün deli gibi yine sonunu düşünmeyen kahraman edasında alışveriş yaptım pişman mıyım hemi de çok :( hatta o kadar pişmanım ki bakınız bloga üzgün smile ı yaptım hatta bir de ters...
yeni bir dil öğrenmek istiyorum ama zahmetsiz kolay bir şey ne öğrensem acaba?
erkek arkadaşıma hediye almayı düşünüyorum ama aklıma pek bir parlak fikir gelmiyor ne alsam acaba?
her şeyi geçtim en yakın arkadaşım hemşerim en sevdiğim insanlar sıralamasında ilk onda olan kardeşim gibi canım benim insanının doğum günü hediye almalı ve erken yollamalıyım ne alsam acaba?
çok fazla sorum var kafamda hepsini yazsam mı acaba buraya?

14 Ekim 2011 Cuma

ya gerisi...


ben bir kere aşık oldum gerisini hatırlamıyorum diyor sayın muhsin ünlü....
ne hoş söylemiş adam diye geçiriyorum içinden...ve düşünüyorum gerisinde ne oldu....güzel günler ve gözyaşları...gülüşmeler ve tartışmalar...birlikte yapılan kahvaltılar ve kafa gömülen yastıklar...beraber uyumalar ve kıskançlık....sevişmek ve ayrılmak...
ah muhsin ünlü keşke sonunu da anlatsaydın da herkes kendi kafasına göre yaşamasıydı bu aşk denen zımbırtıyı...ve herkesin kendi doğrusu olmasaydı bu konuda...ve herkes ahkam kesmeseydi bıdıbıdı küçümen insanlar ben yaşadım ben gördüm ben hissettim demeseydi..
herkes keder bombardımanına tutuluş sanki aşk ve ayrılık çekmeseler ağızlarından çıkacak tek kelimeleri yokmuş gibi beni keder doğurdu gibi ben acıların çocuğuyum triplerine girmeselerdi..
çünkü aşk bazen bir düş yarası bazen düş bazen gerçek...
herkes kendince anlamlar çıkarsa ama bazen sussa ve kendini dinlese...konuşmadan...

sorulardan konuşmazsak onlarda sorun olmaktan çıkar....

eee o zaman demezler mi adama "yolculuk nereye hemşerim?"
bu nasıl bir mantıktır ya..sorunlarımız oldugunu görmezden geliyoruz böylelikle onlar sorun olmaktan çıkıyor...
bazen cidden insanların kafasını anlamıyorum..
bir soruda benden "hey birader sen neyin kafasında yaşıyorsun?"

12 Ekim 2011 Çarşamba

(: saat 08:32


merhaba tutarsız bir "bugün ders kaçtaydı ya" diyipte derse gitmeme gününe daha hoş geldim sanırım....devamsızlıklarım baş gösteriyor tekrardan ah tutarsız ah şu ders vakitlerini tam öğren artık neyse...
bir başım çok ağrıyor dün gece yağmurda dışarı çıkmamalıydım ezikliği yaşıyorsun yine..ah tutarsız ah havalar değişti dikkat et kendine...bir mide bulantısı eklendi ya üstüne hayırlısı...
zaten hastalık kaynayan bir bünyen var bir de dikkatli değilsin bu konuda ya pes..resmen kendi kendini ikaz ediyorsun da bari bu ikazlar bundan sonra bir işe yarasa ya :/ neyse...
bir hadi ders yokmuş tost yapayım bari günü..yazıyı yazmamı engelleyen tek şey "yedi tepe istanbul" dizisini takip etme isteğim...seviyorum bu diziyi ne kadar izlesem de hep bir tekrar izleme isteği...
nane limon sallama çayım bitmiş nar ile idare ediyorum bu aralar..ama ekşi bu pek çekilmiyor..
"bu dizide emre kınaya gerekilen değer verilmiyor her durumda adamın işe yaramaz boş adam olduğu yüzüne vuruluyor çok can sıkıcı değil mi?"

hayattan zevk almıyorum alamıyorum ergen triplerine girmek için çok geç artık farkındayım...zaten ne gerek var öyle triplere benim tek canımı sıkan şey havalar..dün sıcaktan kavrulurken bugün yağmurdan sırılsıklam olmaya an kalan bir hava
"lale biz hayata yeni başlıyoruz bizim başımızın çaresine bakmak dışında lüksümüz yok diyor zuhal olcay " ne hoş söylemiş değil mi?
ışığı açmıştım kalkınca baktım gerek yok artık zaten gerek olmadığını düşündükçe baş ağrı katsayım arttı sanki..şimdi beni rahatsız ettiğini düşünüyorum ya gitgide artıyor....ne saçma ışığın yandığını fark etmesem başım da ağrımayacaktı...ya da ışık başımı ağrıtmaya başlamasa ışığın yandığını fark etmeyecektim...
yazım dizi ile beraber ilerliyor ne hoş değil mi?
koltukta tek elimde tostum üçlü koltuğun kenarına bağlaç kurmuşum şuan hayattan en az dizideki ali kadar uzaklaşmışım...tost ekmeğim bitti diye trabzon ekmeğiyle yaptığım tost alkış alacak türden (: çok lezzetli be (:
yağmur durdu iyi mi?dün gece ki şimşekleri hatırladım şimdi yağmura bakayım derken...korktum hep korkarım zaten..gece hep değişik rüyalar gördüm...geceleri güçlü değilim sadece yorgun ve kırgınım ve korkak...
diziye daldım yazıyı unuttum zaten bu yazı ne kadar uzayacak elimde diye merak edip başlığı o yüzden yazmaya başladığım saati attım..
cem davranın 32 sene sonra aldığı ödülün haberini seyrediyorum "yusuf ile kenan"
konu konuyu açmıyor nedense bugün yazıda...aklımda çok fazla sözcük ama o sözcükleri cümle içinde kullanmak istemiyorum..
hava açtı bugünde yaşıyorum sağlıklıyım hala sadece biraz baş ağrısı çekiyorum mutluyum sadece sevgilimi özledim annemi özledim..ev arkadaşlarımı çook seviyorum dün gece ki sohbet ve ortam kesinlikle yeri doldurulamayan cinstendi...
bu aralar kafamda ne deli sorular ne yalnızlıklar..mutluyum huzurluyum sevgilimi özledim o da özlüyormuş beni bir tanem (:

yine bir önce ajandama kaydedildi sonra bloga geçildi yazısı - "kafamın yerinde olmak istemezdim..."

doluluk-boşluk analizi gibi başlayan çizim işlerim kendimi elimde jumbo boyalarımla eskizlerin ortasında bulmam ile son boldu..hayallerimdeki gibi doluluk-boşluk analizi olmadı ne yazık ki..neyse ya buna da şükür...
kafamın dağınıklığı boyalara yansımış karman çorman renk cümbüşü gibi bir analize dönmüş elimdeki hali hazır imar durumu...
seçtiğim renkler tam bir felaket tam bir fiyasko..birde lejand yapmışım tek eksiğim oymuş gibi...zaten renklerin ne kadar berbat olduğu orada anlaşılıyor projeye bakıp daha çok mide bulandırmaya gerek bile yok yani....
şuan sadece hocaya söyleyeceklerimi düşünüyorum...
mp3 öyle salak bir şarkıda durmuş ki bu yazıyı yazarken bile bu şarkıyı ne sanarak attım acaba beş dakikadır susmadı çalıyor zangır zangır salak müzik diyorum kendi kendime...
lipton ice tea reklam müziğiymiş nereden girdi acaba o.O
şarkı bitti ; "hey girl listen up" dedi bana biri...hayır kimin şarkısı olduğuna bakmayacağım ama ne güzel şarkıymış...şarkının sözlerini anlıyorum gayet rahat demek ki hissetmeden ingilizcemi baya ilerletmişim çeviriler sağ olsun...
daha yazacak çok şeyim var ama bu düşündüklerimi ajandamdan bloğa temize geçeceğim o zahmet beni durduruyor..hemde ne zaman bloga yazacağım bile belli değil...
bu yazıya ek olması için analizin ve ajandamın kısmen fotolarını çekeceğim...
bu arada ders yokmuş ne şanslıyım (:


"temize geçerken ki ruh halim...uykum var yorgunum yogunum ve artık herşey bir süreliğine de olsun bitsin istiyorum"

bu yazı büyük işkenceler altında yazılmıştır....


"bu yazımı bir daha günün bu saatinde asla dolmuşa binmeyeceğim söz vermeleri eşliğinde yazdım..pişmandım..."

otobüsteyim arka koltukta bir yanımda bir teyze bir yanımda bir abla kucaklarında birer çocuk ohanness arabada hep kadınlar ve hep çocuklar ilk dakika binmesem mi acaba diye düşündüm keşke binmeseydim ya...yok yok ben arandım...
teyze beni ortada biraz daha sıkıştırıp ayy kızım kusura bakma torunum diyor..torunuymuş benim küçük oğlanın ortancası tekrar bir ohanness millet patır patır doğuruyor...
birinin burnu akıyor biri su istiyor biri bir şey çekiştiriyor ağlayan ağlayana zaten.....öğle saatlerinde otobüs tam bir işkence..o ona yediğinden uzatıyor iremsu nun annesi teşekkür et kızım diye ısrarlar ediyor...kerim sürekli burnu akıyor ve beni yitiyor...patlayacağım arka koltukta ortalarda...
birden bir aydınlanma yaşıyorum çok değil bir hafta önce rüyamda bir kızım vardı ve uyanır uyanmaz bir anlık ama sadece bir anlık keşke o bebek gerçek olsaydı demiştim...ki beni bilen bilir ben bebekleri sevmem hamile kadınlardan korkarım bebeklerin gülümsemesi beni ürpertir...neyse.
ahanda biri uyudu yerim yine daraldı ya benim...
neyse demek ki yüce rabbim öyle ota boka bir şeyler dileme bak olacağı budur diye bana bir şeyler yaşatmak istemiş..
ahh yok yok ben şu an elimdeki bir kilo mandalinim ve bir ekmeğim ile mutlu mesut çantamdan evimin anahtarını arıyorum ve buluyorum...ve şuan bunları yazdığım kırmızı kalemim ajandam ile mutluyum...az kaldı evime...gideceğim ve çocukların gürültüsünün olmadığı bir yerde onları düşünerek bu yazıyı bloguma yazacağım arada mandalina yerim ya da hayır önce bir soğuk duş almalıyım bu ortamla tüm bağım kesilsin (: ...

"bunları karalamışım ya düşünüyorum şimdi yarın bir gün bir çocuğum olsa ne olur acaba?tabii önce evlenmek gerek aman gün almiyim 30 dan bir tane bulurum (:  "

11 Ekim 2011 Salı

bu bir aklım karışıkken sohbet muhabbet ediyorum neydi ne oldu yazısıdır (:

bu yazı bir "ben sevgilimi çok özledim" yazısıdır...hem biliyor musunuz "o da özlüyormuş benim bir tanem" hemi de cidden "çok üşüyormuş ben olmayınca" tabii bunu bana yazmadı ben yazıyorum bir nevi içimden geçenleri uyduruyorum...
ne kadar zor durumda meşgul falanda olsa her gece ben uyumadan duyar sesimi mesela...ve ben ondan uzak her gecemde sesini duyunca daha çok özlerim onu..belki de o bilmez bunu...
delice sevmek delice özlemek bunlar korkutucu şeyler aslında hani bir yara var kapanmaz yara kaşınan kanayan ne yardan vazgeçebilirsin ne yaradan hesabı....hem zaten YARADAN bunu bile bile yaratmamış mıdır?
"madem mübah kılmayacaktın yaratmasaydın aşkı"
yar yara ve yaradan...
yarayı da yarı da yaratan yaradan..... yara açan ve beni ben yara çeviren ve yardan uçuran.... hem yardan geçmedim hem yaradan Yaradan da uçmama izin vermedi yardan....

http://fizy.com/#s/128thg tam üzerine dinlenecek şarkı...

9 Ekim 2011 Pazar

dudaklarım yine yer çekiminin etkisinden bağımsız bir şekilde büzülmüş çeneme doğru

bir şarkı diyelim hoşuma mı gitti?sabah akşam her fırsatta sadece onu dinliyorum..monoton bir alışkanlığım var evet kabul ediyorum...
belki de sırf bu yüzdendir ki bezen sigaram biter bitmez bir yenisini yakıyorum..
bu aralar en çok hayaletin türküsünü dinliyorum ve evet dört gözle yeni sezon amirimi bekliyorum..
çok özlüyorum çok efkarlanıyorum bu aralar..ve sanki bu anlarım devam etmeliymiş gibi sanki kafayı takmışım gibi kurtulamıyorum..kafama bir şey takınca bıktırıncaya kadar onu düşünüyorum..ne bir arpa boyu yol alabiliyorum masallardaki gibi..nede kendime getirebiliyor beni bir soğuk esinti bir soğuk duş..

7 Ekim 2011 Cuma

un poste tardive - elma bahçelerinden geçerken kırmızıları görmedi gözüm..

bir kez daha üzüntüden kahrolmak neymiş onu o anı yaşıyorum..mesafeleri siktireyim bize bir şey olmasın anlarını çoktan geçtim ah şu mesafeler ...mesafeler...
aklımın ve kalbimin yarısını bıraktım..yarımmışım gibi geliyor şu an..sanki yarım nefes alıyorum yarım konuşuyorum yarım yaşıyorum..
hayatımın bir kısmı şimdiden grileşmeye başladı.renkler soldu siyah beyaz yaşamaya ramak kala her şeyi yarım yaşayan ben özlemin hasretin ve kederin alasını iliklerimde hissediyormuş hissine kapılıyorum..
kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına..ey ufuklar diyorum yolculuk var yarına 
ayrılık görülmüşken yar tutmuyor elimden..misafirim bugün ben, gurbet akşamlarına..
aramızda 423 km 8 saat yol var..
aramızda elimi uzatsam dokunulmayacak mesafe var..bağırsam beni duymayacak..canım yansa haberi olmayacak..uyurken kokusunu duyamayacağım mesafe var..
yıllar geçiyor mesafeler kısalmıyor artık mesafe yoruyor önceden eğlenceli geçen yolculuklar gitme vakti gelince eziyete dönüşüyor..yarım yaşamalar başlıyor..
istemediğim bir yolculuğun başındayım..hayatım gelgitler ile dolu..yaşıyorum onunlayken sonra yolculuk başlıyor..mutluluk komaya giriyor mesafeler el pençe divan mutsuzluğa..
boğazımda bir yumruk yutkunuyorsun geçmiyor..
"günler gelir geçer ve antibiyotikler kimim ben bugün ne günlerden 40 derece yüksek ateş" ve mesafeler bu zayıflık anında bir aşkın komasında...mesafeler durmaksızın damarlarımda...o ilacımdır susuz yuttuğum bir türlü dinmeyen ne yapsam da boğazımda..