28 Şubat 2012 Salı

çay içen adamda kötü olmaz heralde ya

yine üşengeçliğim üzerimde neden böyle anlamıyorum ama baharın gelmeyen rehaveti şimdiden çöktü diyebilirim üzerime..bahar sarhoşuyum diyebilirim..ama bu böyle gitmeyecek bunu biliyorum sonuçta verdiğim sözler kapı gibi karşımda duruyor evet kapı gibi ve karşımda..çünkü kapının üzerinde yeni listem duruyor..
sobanın üzerinde kaynayan su bana çay içme isteğimi hatırlatıyor ve ben bu isteği iki saattir erteliyorum...halbuki çay sen ne güzel bir şeysin..

yanlışlıkla teen wolf izlemeye başladım ya bu yanlışlığı nasıl yaptım anlamıyorum..evet televizyonu açtım ve baktım bir şey başlıyor dedim seyredeyim ahh demez olaydım ilk bölümmüş ya bu..cidden merak etmiyor değilim..elimdeki dizilerden kurtulmaya çalışırken yeni bir tanesini eklemek cidden çok kötü oldu..bu yoğunlukta,yoğunlukta ne yoğunluk tabii (:
kalkıp belediyeye gitmeliyim ve eğim çizgileri bulmalıyım sonra rapor yazmalıyım ve en son gidip analizlerimin dijital çıktılarını almalıyım..ama önce çayım bitsin yazım bitsin değil mi?

bu arada bir oscar törenini daha arkamızda bıraktık yine tutmayacak diye tahminlerim paylaşmadım (= ama The Help i tahmin etmiştim o değil de yine çok güzel bir gösteri hazırlanmıştı gerçekten..keşke bizimkilerde buna yakın şeyler yapabilse..oscar gibi yapamayacakları aşikar çünkü oscar yılların programı yani ama en azından yakın bir şey yapsak...neyse.

çok dinlenmek istiyorum çünkü şu an hayatım pek benim istediğim gibi gitmiyor..aldığım kararlar beni umduğumdan fazla üzer ve yorar olduğu için kendime gelemiyorum...neyse sorumluluklarımı yapayım sinirimi içime atayım sanırım en iyisi bu :/


24 Şubat 2012 Cuma

bu şarkıları daha fazla dinlersem cidden kaybedeceğim kendimi

sabah kalkıyorum nil karaibrahimgil kek yaptım ile kahvaltı hazırlıyorum sonra açıyorum bilgisayarı şebnem ferahla beraber istiklal caddesi kadar yalnızız oyun oynarken nile dönüş yapıyorum bugün moralim sıfırın altında on diye sonra araya sertap erener giriyor açık adresimi soruyor...bu kadınlar bu aralar günümün daha kederli geçmesi için ardı ardına yükleniyorlar bana...
size şarkı listemin bir kısmını yollayayım dinleyin ve halimi anlayın...
nil- kış şarkısı http://fizy.com/#s/1aik1k
şebo-istiklal http://fizy.com/#s/1d78m7
sertap-açık adres http://fizy.com/#s/1auuq8
nil-neyin var bugün http://fizy.com/#s/1ai6me
şebo-rugan ayakkabılar http://fizy.com/#s/3en435
sezen aksu-unuttun mu beni http://fizy.com/#s/3hcdj6
ve daha nicesi...neyse beni biraz sakinleşeyim öyle geleyim...

23 Şubat 2012 Perşembe

gün geçmiyor ki meraklarımız artmasın (=

evet çok sevdiğim severek takip ettiğim beğendiğim (beyle ailecek hesabı (= ) blogger arkadaşım enes ya da doctorsherlock  (= beni mimlemiş...bu mimde biraz merak söz konusu olunca yeni tanıştığım insanlarla muhabbet etme biçimim geldi aklıma ya da eski anket defterleri..neyse bakalım bu mim nasıl oluyormuş buyurun okuyun (=


Soru 1:En çok sevdiğin şey nelerdir,nelerden hoşlanırsın?
yemek yapmaya bayılırım kesinlikle önceliğim mutfakta vakit geçirmektir.yeni tarifler denemeyi ve bunları başkaları üzerinde denemeye bayılırım..birde kalabalık sofralar hazırlamayı..böyle herkesi toplayayım başıma yemek hazırlayayım arkadaşlarımı ağırlayayım tam benlik..
bu aralar uzak doğu sinemasına kaydığımdan dizi ve film benim kesinlikle vazgeçilmezlerim..
tasarım yapmaya bayılırım..bir nevi meslek icabı (= eskizlerim ve renkli kalemlerim ile gerçekten çok mutluyum..çok hoş vakit geçiriyorum..
birde rakı severim..ben rakıyı, rakı sofrasını, rakı muhabbetini, rakı içen insanları (=...alkolü sadece ortamına ve ortamıma göre içtiğim doğru ama rakının yeri bende ayrı onun her türlü gideri var (=
birde müzik özellikle yemek yaparken en sevdiğim şeydir yüksek sesli müzik dinlemeyi (=


Soru 2:Bilgisayarda vaktini nasıl geçirirsin? 
genelde film dizi veya çizim için kullanırım onun dışında internet için tabii...işte sosyal ağlar blog olsun tumblr olsun twitter olsun facebook olsun formspring olsun friend feed olsun fizy olsun you tube olsun (= (evet abarttım farkındayım ama sonuçta google saçma salak şeyler yazıp arama yapan bir insanım mesela en son bir şarkı aramıştım aynen şöyle yazarak "bir film vardı adam ölüyordu orada kadının söylediği şarkı" ve tabii ki buldum (= )


Soru 3:En sevdiğin filmler nedir?
bu sorunun cevabını masa üstündeki film klasörünü açıp izlediklerim klasöründeki filmleri yazmak isterim ki onları izlemiş olmama rağmen hiç silmem silemem (=
amelie-angela-back to the future 1,2,3-eternal sun shine of the spotless mind- fight club-pulp fiction-devrim arabaları-baba-harry potter-yüzüklerin efendisi-star wars-selvi boylum al yazmalım-mesajınız var-eşkiya-hababam sınıfı-uçurtmayı vurmasınlar-tiffaniyle kahvaltı- minür özkul adile naşit tarık akan kemal sunal filmleri tabii ki (=


Soru 4:Şu sıralar almak istediğiniz birşey?
yeni bir telefon almak istiyorum tabi telefonumun modelini yükseltmeyi (= guitar hero oyun konsolu ve yurt dışı bir haftalık gidiş dönüş uçak bileti (=


Soru 5:Şu sıralar ne dinliyorsun?
bu aralar glee dizisinin performanslarını takip ediyorum onun dışında seyrettiğim dizilerin filmlerin müzikleri ilgimi çekiyor dinliyorum..cold play-paradise.. maroon 5-moves like jagger..zakkum-anason...grup84-şimdi hayat...


evet kısaca cevap vermeye ve fazla saçmalamamaya çalıştım ama eminim olmadı onun dışında birilerini mimleyeyim de muhabbet devam etsin değil mi?
orta karar
üsturupsuzum
hadi bakalım (=

20 Şubat 2012 Pazartesi

izli-YORUM- in time

uzun süredir aksiyondan uzak filmler izlediğimi fark ederek bir değişiklik yapayım dedim..iyi ki yapmışım bu değişikliği..filmin oyunculuğu konusu kurgusu gerçekten on numara olmuş...
film yakın bir gelecekte insanların belli bir yaştan sonra yaşlanmadığı zamanın para yerine kullanıldığı bir ortamda geçiyor..filmin başlarında ne dediğimi şaşırarak anlayacaksınız (anneye bak offf mantığıyla (= )...para yerine zaman kullanıldığı bir dünyada zengin olanlar sonsuz yaşıyorlar böylelikle..işte tam bu noktada isyankar oğlumuz "ben bu kuralı bozarım ben bu düzeni yıkarım" tarzında bir çıkış yapıyor ve filmin kovalamacası başlıyor...
gerçekten güzel bir konu işlenmiş filmde..her noktaya değinilmiş gibi..özellikle arada eğitici cümleler sarf edilmiyor değil..biraz toplumsal yaralara tuz basar nitelikte yani..
filmde adaleti sağlayan zaman bekçileri bulunmakta..bu zaman bekçisinin esas oğlanımız ile bir muhabbeti var ama filmde çok sönük kalmış..
esas kızımızın babasına karşı gelmesi affedilemez sonuçta ne olursa olsun o senin baban kızım elin oğlu bugün var yarın yok sen ailene bağlı kal..ağaç yaprağıyla gürler diyerek filme alakasız bir yorum yapar ve senaristlerin benimle aynı kafada olmadıkları için şükürlerimi sunarım (=
bu da filmden bir kare burada üç nesil yan yana durmakta allahım sen başa verme (=
saat durursa her şey durur...
bakalım film benden ne kadar puan aldı (=
oyunculuk:                  8/10
kurgu:                          9/10
aksiyon/gerilim:          8/10
bence kaçırmadan izleyin (=

18 Şubat 2012 Cumartesi

dengesizlik böyle bir şeymiş...

ne ne yaptığım belli ne ne söylediğim belli zamanlar yaşıyorum bu aralar...büyük bir ayrılık yaşamama rağmen hala sevgili durumundan sıyrılamıyorum..demek ki bir insan ne kadar alışırsa o kadar zor vazgeçer kalıbı doğruymuş anasını satim...
şimdi giriş paragrafına bakılıp yanlış değerlendirilmek istemem üzgün değilim...hatta enteresan bir şekilde keyifliyim..sanırım büyük hengameyi atlattım diye düşünmüyor değilim...ben ne zaman bu kadar soğuk ve duygusuz oldum bunu zaten anlamış değilim...

o değil de bugün bir kez daha anladım ki hayatımdaki her şeyin ritminin bozulması hayatımın uzun süre merkezinde ki adamı hayatımdan çıkarmış olmam..o kadar çok hayat kelimesini kullanmama rağmen hiçte devrik bir cümle olmadı değil mi?

hayatımın merkezi boş kalınca dengesiz olmam normal...peki diyeceksiniz ki neden merkezi boş bıraktın o zaman dengesizleşeceğini bile bile....ben sadece dikkate alınmak istemiştim uzun uzun uzun zamandır ve her insanın bir dayanma sınırı vardır...ayy ne kadar öğretici laflar yazıyorum böyle kendimi geçtim blogtan tiksineceğim...

14 Şubat 2012 Salı

geç bir aydınlanma olabilir ama secret yapacağım

evet geçtiğimiz senelerin furyası secret sonunda geldi beni de buldu bir anlık bir kararla dedim ki belki olur neden olmasın bende yapayım secret ya tutarsa gibi bir şey bu da...
yapmak istediğim bie kaç şey var fakat bunun için önüme gerçekten fırsatlar çıkmalı ve işte ben tam bu noktada bunun için karar verdim...o çıkabilecek fırsatlar için yapacağım bu secret şeysini...şimdi ben secret şeysi diyorum ya secret yapılacak şey nedir ne değildir bilmiyor falan demeyin...kitaptı işte bizde açtık okuduk ama geç aydınlandık orası başka (=
o değil de tam zamanlı dua da ediyorum ben bu istediklerim olsun diye dualar erişmiyor sa bu secret yani düşünce tarzı yetişir mi  bilmiyorum ama denemekte fayda var sonuçta...
burada şimdi sıralamak isterdim olmasını istediklerim şunlar diye ama onun yerine gerçekleşen her dileğim için neler yaptığımı nasıl olduğunu ne zaman gerçekleştiğini "secret" etiketi altında paylaşmaya karar verdim hadi bakalım hayırlısı umarım tüm dileklerim olmasa da bir kaç tanesi gerçekleşir yae (=

masaya dost eklemek ile meşgulüm eksilmeye umarım çok vardır...

ne zaman müzik klasörünü açsam kendimi anason dinlerken buluyorum...ve aklıma tabii ki rakı geliyor ee sonuçta o kadar kokuyor burun bu alır onun kokusunu...
uzun zamandır bir anason kokan sofraya hasretim daha doğrusu o sofranın muhabbetine hasretim...daha doğrusu o sofrayı paylaşmak istediğim insanlara uzağım ya acı olan o sanırım benim için..
güzel şarkı güzel ezgi gerçekten adamların ellerine sağlık...
bu arada ilk göz ağrısı unutulmaz büyük ihtimal hatırlıyordur beni hala benim hala onu hatırladığım gibi...ama kanamaz hala...

izli-YORUM-bir zamanlar anadolu'da

evet geç olsun güç olmasın mantığıyla hareket ettim ve izledim..öncelikle şunu söylemeliyim ki filmin afişlerini çok beğendim.
bir Fırat Tanış hayranı olarak filmde beni hüsrana uğratan ilk şey Tanış'ın kendi sesini kullanmaması olmuş ama olsun onun o psikopat bakışları ve her nedense içimden gelen o suçsuzdur ya seslenişleriyle bir çırpıda izledim filmi...bir çırpıda dediysem de inanmayın film 157 dakika..
evet filmde gerçekten usta aktörler var ve oyunculuk cidden güzel...ama her sanat filmi gibi bu filminde sonu izleyiciye bırakılmış ya ben bunu anlamıyorum gerçekten de hani seyirciye bırakılmamışsa sonu o film sanat filmi kategorisine girmiyor mu abi ya?
film gece başlıyor ve uzun bir süre gece hatta diyorsunuz ki sanırım sabah olunca film bitecek o kadar gecenin içindesiniz yani..ama en azından güzel diyaloglar var yani seyredilebilirliğini yükseltiyor gerçekten de..
olayın nasıl meydana geldiği meçhul nasıl biteceği meçhul ama insanın tüylerini diken diken eden bir heyecan ve gerilim gerçekten söz konusu..özelikle doktor ve savcı arasında ki savcı Taner Birsel oluyor o adamın oyunculuğuna zaten hayranım...adam iki saniyelik farkla bitmiş bir adam hüzünlü yerin dibine girmiş adam rolünü bir yansıtıyor izleyene yok artık ya deyip geriliyorsunuz o derece...
filmin orta yerinde filme konuk olan bir köylü kızımız var güzel bir kız herkesi şöyle bir derinden etkiliyor ve öyle çekip gidiyor hikaye içinden yani o neden girdi neden kimseyle alakası yok böyle kalıyoruz yani hikayenin  sıkıcı bulduğum tarafı bu oluyor yalnız bu kızımız muhtar kızı, muhtarı tebrik etmek istiyorum adam tam muhtar rolünü oynamış önünde saygıyla eğiliyorum (=
Yılmaz Erdoğan süper bir karakter yaratmış cidden onu seyretmek cidden keyifli özellikle diyalogları çok gerçekçi..
beni en derinden etkileyen repliği "büyükler yaptıklarının cezasını çekiyor çocuklar ise büyüklerin günahlarını" bu repliği olmuştur...
bakalım film benden ne kadar oy alacak (=
oyunculuk:         9/10
senaryo:             6/10
dram:                  8/10
özet olarak vaktiniz varsa izlenecek filmler arasında olsun ama keyifli geçirilecek bir akşam filmi değil (=
iyi seyirler...

ayrılığın acısını gel birde bana sor

duygusal salya sümük ağlatacak bir post değil zaten bende az ağladım bu durum karşısında sorun sıkıntı değil yani bir nebze...
kısa bir zaman önce yaklaşık bir aydır erkek arkadaşımla yaşadığımız problemler yüzünden ayrılmaya karar vermiştim ve bunu burada yazmadım nedense...aslında hayatımla ilgili en önemli gelişmelerden biri bunu neden gizledim blogumdan hiç bilmiyorum...

kısa zamandır ayrılma arifesindeyim anlayacağınız ve dün gece netleşti durumumuz..bir dönemlik bir ara vereceğiz yani ayrıldık tamam ama aylar sonra bir kez daha durumu konuşmak için birleşeceğiz...açıkçası benim bir ümidim yok tekrar birleşiriz diye ama bakalım...hem belki şimdi sorarsınız neden bir dönem?evet bir dönem yaklaşık 4 aylık bir zaman en az....bizimki gibi bir ilişki için biraz az bile sayılır...kolay değil 6 senelik bir ilişkiyi bitirmeyi düşünüyoruz ki 4 aylık bir kafa toplama düşünme kısmı idea bir süre gibi görünüyor...
neyse ayrılığın netleşmesini 14 şubat gibi müstesna!!! bir günde yapmış olmaktan gurur duymuyorum tabii (= ama zaten ben mesafelerin olduğu bir ilişki yaşadığım için şimdiye kadar çok az sevgililer gününü beraber kutlamışızdır..o yüzden bu kişinin 14 şubata yalnız girmesi ne yazık ki o kadar da kederli bir durum değil bir nevi alışkanlık (=
bu arada 14 şubatın erken gelip erken geçmesini istememin nedeni tabii ki ayrılık arifem değil..sade ve sadece gözümüze gözümüze sokulan tasarım adına hiçbir şey bilinmeden yapılan düzenlemeler..her taraf pembe her vitrin kırmızı her yer çiçek böcek..hayır hayır bunlar benim gibi bir realiste çok çok çok fazla...tek sevdiğim şey alışveriş merkezlerinde tadımlık çikolata dağıtmaları...evet çikolatanın mutlulukla kesinlikle bir kardeşliği var...
iyimser maskemi takıyorum ve el sallıyorum güzel günlere..o güzel günler gelecek değil mi?

12 Şubat 2012 Pazar

izli-YORUM- Wild Target

çok sevdim beğenerek izledim size de öneriyorum evet bu kadar (=
filmde iki ana karakterimiz var bunlardan biri suikastçı biri hırsız (= evet hemde ne hırsız ne suikastçı...kızı öldürmek üzere tututan adam kıza tutulursa olacakları anlatıyor bize..filmi çok hareketli ve eğlenceli buldum özellikle Bill Nighy in oyunculuğuna ve soğuk kanlılığına hayran kaldım adam çok renkli (= cidden...
annesiyle olan durumu özellikle dikkat çekici ve komik (=
esas kızımız ki kendisi Emily Blunt kesinlikle hayran bıraktı beni kendisine o nasıl bir el çabukluğu nasıl bir yüzsüzlüktür ya komik ve haşarı ayrıca sivri dilli ve çok çekici ayrıca acaba kaç kilo (=
filmdeki üçüncü karakterimiz ki kendisi Ron olarak girmiştir benim hayatıma sevgili Rupert Grint..film boyunca bir adam akıllı banyo keyfi yapamadı ne yazık ki(=
güzel keyifli seyredilebilirliği yüksek bir film..ama fazla bir şey beklenmesi doğru değil büyük ihtimal ilk on dakikada filmin senaryosunu çözeceksiniz ama yinede keyifli zamanlar geçireceğinize eminim..
bakalım film benden ne kadar oy aldı (:
aksiyon:            6/10
komedi:             7/10
oyunculuk:        9/10
romantizm:        4/10

öneri-YORUM (=

kalbimi parçalar bu replik



Bana hayatta en sevdiğim şeyi sorduklarında onlara seni söyleyeceğim..

şu yirmilik dişlerimden çektiğim kadar hiç bir erkekten çekmedim

yirmiliklerim sağ olsun uzun zamandır beni kendi halime bırakmış ve zaten bu garibana vuran dert vurmuş bir de biz dert olmayalım deyip sessiz sedasız köşelerinde beklerken bu sessizlik çok gelmiş olmalı ki onlara birden kazan kaldırdılar sağ olsunlar tekrar...
bu aralar yaptığım tek şey şişmiş bademciklerimi tuvalet kağıdı rulomu öksüren ve öksürürken kendinden geçen ciğerlerimi ve lanet yirmiliklerimi alıp köşeme çekilip film izlemek dizi izlemek komiklikli video izlemek falan..işte birde kafamdan geçenleri bloga atıyorum falan..blogum son zamanların en haşırlı neşirli günlerini geçiriyor yeminle..hiç bu kadar sık yazı yazmamıştım ve şimdiden kafamda tuttuğum bir sürü yazı var (= özellikle izli-YORUM bölümlerim daha da artacak malum tek eğlencemin bilgisayar olduğunu kabul ettiğim şu günlerde yapacak daha iyi bir şeyim yok...

demek ki günlerim bir kaç nane limon bir kaç film dizi krizi elimizde bunlar var iyileşmeye değmez mi yirmiliklerim?

izli-YORUM- yakışıklılar cenneti- Hanazakari no Kimitachi e

yakın zamanda sırf kafa dağıtmak için yöneldiğim uzak doğu sinemasından bir türlü çıkamıyorum ve şimdi bu yüzden size yakın zamanda bitirdiğim ve hakkında bir şeyler karalamak istediğim bir dizi yazısından sesleniyorum..
öncelikle şunu belirtmeliyim ki bu diziyi izlerken her "ne seyrediyorsun? - adı ne onun?" sorularını yanıtsız bırakmışımdır.çünkü filmin adı Japonca olduğu için söyleyemiyorum ki zaten söylesem duyan anlamayacak..ikincisi neden filmin Türkçe adını söylemiyorsun sorunuzu duyar gibiyim çünkü filmin Türkçe adı benim dzyi seyrettiğim dakikalarda yanlış anlama gelecek şeyler canlandırıyordu..saat iki de herkes uyumuşken karanlıkta tek başıma dizi izlerken gelen bir "ne izliyorsun?" sorusuna " yakışıklılar cenneti" dersem yanlış anlaşılacağını düşündüğüm için belki de (= hep bilmiyorum diye geçiştirdim..
neyse diziye geçeyim...
İsim(romaji): Hanazakari no Kimitachi e
İsim(türkçe): Yakışıklılar Cenneti
Kategori: Okul, Romantik, Komedi
bu kadar net bilgi yeter hadi iyi seyirler demeyeceğim tabii ki (= dizinin konusunu şöyle bir kısaca anlatayım...
dizi bir okul komedisi diğer erkek okullarından farklı olarak bu okul öğrencilerini yakışıklılıklarına göre seçiyor o yüzden zaten adı yakışıklılar cenneti ama bana sorarsanız bir iki yakışıklı dışında filmde cidden yakışıklı yok ki onları uzun uzun anlatmayı düşünüyorum (=


okulun üç yurdu var bu üç yurtta kendi dallarında başarılı olan öğrencilerden oluşuyor vve her yurdun birer yurt başkanı var..
soldan sağa yurt başkanları görülmektedir.üçüncü - ikinci <3 - birinci yurt başkanları..her yurdun kendine has özellikleri var demiştim.


 birinci yurt uzak doğu dövüşlerinde usta çok aşık ve sürekli yarı çıplak dolaşan bir yurt başkanları var (yukardaki resim:))

ikinci yurt atletizm dalında bir numara ki soldan başta olan yurt başkanı Namba çok sevimli ve çok çapkın hatta yurtta buna aşık bir eleman var esas kızımızı kendinden sevimli görünüyor diye kıskanmakta falan..
ve üçüncü yurt da sahne sanatları konusunda bir numara..üçüncü yurdun başkanı biraz enteresan sürekli şimşek çakıyor içine ne idüğü belirsiz varlıklar giriyor..bir de bunlar hemen hemen her müsabakada hile yapıyor ama hileyi bile ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar (=
ve bu okulda çok fazla ders sahnesi falan izlemek mümkün değil daha çok yurtlar arası müsabakalar söz konusu..işin eğlencesi de zaten bu müsabakalar..

evet bizim esas kızımız erkek kılığına girip okula yazılıyor ve beğendiği sporcu ile aynı yurt (ikinci yurt) aynı odada kalıyor (daha başkası söz konusu olamazdı herhalde) neyse dizi boyu üzerinde devam ediyor..

dizide bir kız iki esas oğlan olmak üzere üç önemli karakterimiz var ki benim en savdiğim karakter yeteri kadar önem verilmemiş NAKATSU karakteri (sol baştaki(=) 
evet diziyi nakatsu karakteri için izlediğim söylenebilir onun dışındaki olay ve karakterler eh işte...özellikle kendi kendime tiyatro havasında konuşmaları iç ses çekişmeleri ve esas kızımızı erkek olduğunu bile bile sevmesi (= evet nakatsu kesinlikle dizi içinde en keyifli karakterdi..
yalan makinesi sahnesinde evdeki uyuyan herkesi uyandırmış olmamın tek sebebi nakatsunun durdurulamaz komikliğiydi sanırım 
fazla bilgi vermek istemiyorum yoksa dizinin tamamını hiç bir bölüm sahne anlatmadan yazabilirim sanırım bir kaç çok güldüğüm anın fotoğrafını da koymalıyım ama..
diziyi izlemenizi tavsiye ediyorum gerçekten...dizi 12 bölümden oluşuyor birde saçma sapan bir özel bölüm yapmışlar ki kesinlikle beklenen özel bölüm o değil (=
dizi benden nasıl not aldı bakalım:
okul:               5/10
romantik:    6/10
komedi:        9/10

not:bunları müdire hanım söylemedi ve hayır elimden okumuyorum (diziyi izleyenin anlayacaği bir şey üzgünüm :))